h. nazan ışık—
16 Haziran 2006— |
|
Foto: © h. nazan ışık
Güncelleme: 20:40 TSİ 16 Haziran 2006 Cuma
NEW YORK – Festivalin açılış resepsiyonunda kendimi tanıştırmadan önce, kendisini biraz izlemeye karar verdim. Kendisinden son derece emin, son derece rahat ve gözlerinin içi gülen bir insan. Konuştuğu kişi kim olursa olsun -Isabella Rossellini’den başka bir yönetmene, garsondan yanındaki arkadaşına kadar- yüzündeki ifade hep aynı idi. Gittim. Kendimi tanıştırdım, aynı sıcaklıkla cevap verdi
İki gün sonra röportaj için buluştuğumuzda sanki yıllardır tanışıyoruz kadar rahat bir hava vardı.
Bu son filminiz ‘Cuore Sacro / Kutsal Yürek’ çeşitli ödüller aldı, çeşitli ülkelerde gösterildi. Hakkında çok yazılar yazıldı, çeşitli yorumlara hedef oldu filminiz. Sizinle çeşitli röportajlar yapıldı…Ílk gösteriminden bugüne zaman da geçti, filmin konusunu ve filmle ne vermek istediğinizi kendi ağzınızdan duyabilir miyiz?
Bir insanın kendisini… eeehh… ben her zaman hayatımla ilgili olayları, ruhsal durumumla ilgili yanı, o anda kafamdaki şeyleri anlatıyorum filmlerimde… ‘Kutsal Yürek’ bir insanın kendisini başkalarına vermesi, dünyasal herşeye boşverip, bir insanın kendisini tamamiyle başka insanlara adaması olayını anlatıyor.
Neden bu konu ve neden şimdi? Ne oldu hayatınızda diye sorayım mı?
(Gülerek) Hayır! Lütfen sormayın!.
Filmlerinizde genellikle bir arayış, kendini arama ve kendini bulma olayı işleniyor; Bu konu ne kadar önemli sizin için?
Çok, çok önemli. Çünkü hep kendi kendime de sorduğum bir konu bu. Arayışım hep devam ediyor. Hepimizin arayışı devam ediyor zaten. Ne oluyoruz diye sormamız, kendimizi devamlı yargılamamız gibi…Ben ona ’ 40 yaşını geçtikten sonra ’ diyorum, 40 yaşını geçtikten sonra hayat üzerinde değerlerin çok değişiyor. Yani kariyerimim ilk başında bir takım şeylere çok önem verirdim, şimdi onlara hiç önem vermemeğe başladım.
Ne gibi?
Ödül, insanların konuşmaları, eleştirmenlerin söyledikleri…iyi veya kötü onlara çok takılırdı kafam. Çok sevinirdim yada üzülürdüm. Şimdi onlar kafamda düzleşti, azaldı. Daha değişik şeylere önem veriyorum ve bu da benim hoşuma gidiyor bir yerde.
Mesela buraya gelmeden öncede onu düşünüyordum: Ne kadar önemli insanın kendi kendine barışık olması, özel hayatının iyi olması. Bunun içine aşk hayatını da koyuyorum, dostlukları da koyuyorum.
Gelecek filmin konusunu mu duyuyorum ?
(Küçük, kaçamak ama sıcak bir gülücükten sonra) Evet. Zaten şimdi Ítalya’da yapacağım yeni film dostluklar üzerine. Benim en büyük zenginliğim o. Hayattaki en büyük zenginlik dostluklar.
Önümüzdeki gelecek filmde dostluğun ne kadar önemli olduğunu anlatıyorum. Maksimum derecede , en yüksek düzeyde..
Kendinle olan dostluk mu, diğer insanlarla olan dostluk mu, yoksa her ikisi de mi?
Kendi içindeki dostluk çok önemli tabii, ama bu filmin konusu çevremdeki insanlarla olan dostluk. Benim öyle değerli dostlarım var ki , kendimi çok zengin hissediyorum o yüzden.
Gözlediğim kadarıyla filmlerinizde biri ölüyor ve arkada kalan kendini arama ve bulma sürecine giriyor. Bunu, ‘Kutsal Yürek’ de de gördük, “Cahil Periler’ de de. Ölüm olayı ne kadar önem……?
(Daha sorumu bitirmeden Ferzan Özpetek cevap vermeğe başladı. Bu kez, yüzündeki tebessüm yerini derin, ciddi bir ifadeye bıraktı. Bakışları yana doğru kaçtı. Sanki bir şeyi yaşıyor gibi….)
Doğru, doğru, doğru, doğru, doğru!
Ölüm olayı hep kafama takılı bir şey. Yani, şöyle takılı bir şey. Ínsanın olmaması, o anda kaybolması bir insanın, O insanın bir daha var olmaması …Bu olay, benim üzerimde bir insanın var olmasından daha çok etki yaratıyor.
Meşhur bir şiir vardır; Şiirin bir cümlesi vardır, ” Olmayan, olandan çok daha fazla etkilidir” diye bir cümle vardır. O duygu çok etkili benim için. Yani, mesela bir odaya giriyorsunuz. Yanınıza birisi oturmuş, kalkmış gitmiş o odadan. O kişinin odada bıraktığı şeyler, o insanın o odadaki varlığından kalan şeyler beni çok etkiliyor. Bir de arkada bırakılan şeyler, mesela bir insanın yaşadığı yer …bunlar benim üzerimde çok etkili duygular yaratıyor.
Öbür filmlerinizde mektuplar, hediyeler ve ‘Kutsal Yürek’ te duvardaki yazılar gibi mi?
Evet. Bu filmde mektup yerine duvardaki yazıları kullandım. Fakat bu film Ítalya’da çok beklenilen bir filmdi.
Umduğunuz tepkiyi aldınız mı?
Filmin belirli bir seyirci tarafından izleneceğini biliyorum. Bir şeyden de eminim, yani ben filmin zorluğunu anlıyorum. Büyük bir kitleye hitap etmediğini de biliyorum. Hep bunu hissediyordum içimde. Filmde bir aşk sahnesi, bir aşk hikayesi yok. Aşk hikayesi çok önemli…Her seyirciyi içine alıp götürecek unsurlar, şeyler yok.
Peki, neden yaptınız bu filmi?
Sanki hani , yemek yemek, su içmek gibi gerekli bir şeymiş gibi geldi bana. Yemek yemek, su içmek gibi gerekli bir şeymiş gibi yaptım bu filmi. Benim için o kadar önemli idi.
Filmin sonunda gördüğüz yağlıboya tablo Benny’nin yüzü idi değil mi, o sahnede özellikle söylemek istediğiniz nedir?
O tamamiyle kafamı eğlendiren bir şey. Kafamda bir soru var: Hayatta karşılaştığımız insanlar, acaba bizi çok seven ve de kaybettiğimiz insanlar olabilir mi diye bir soru. O sahne ona yansıyordu.
Bir de, çok sevdiğim bir bayan arkadaşımı kaybetmiştim. Aradan altı ay geçtikten sonra bir partide bir kadınla karşılaştım, o kadın, arkadaşıma çok benziyordu. Hatta bir ara o zannettim ve yanına gidip konuştum. Tabii ki o değildi. Filmdeki o sahne oradan kaynaklandı.
Bu filmde daha az ama, genelde sonucu seyircinin yorumuna bırakmayı seviyorsunuz.
Hayatta öyle değil mi! Bilmiyoruz nasıl bittiğini herşeyin. Her şey çok değişiyor. Yani sonunda -SON- yazan filmler benim çok hoşuma giderdi ama, onu yazmak gelmiyor içimden. Son olmuyor çünkü hiçbir zaman…
Film yapma sürecinizi, yönteminizi anlatır mısınız, senaryodan montaja kadar?
Senaryoyu altı, yedi, sekiz kere yazıyorum. Çeşitli değişiklikler yapıyorum, bekletiyorum, biraz demleniyor, tekrar üzerine gidiyorum. Sonra, seçtiğim oyuncularla beraber senaryoyu okuyoruz. Oyuncuların ağzından çıkan cümleler değişik oluyor bazen. Onları dikkate alarak tekrar yazıyorum. Bir de sette de senaryoyu değiştirmek çok hoşuma gidiyor. Yani hep böyle bana heyecan verecek , yenilik olacak birey gibi. Yazılan, kağıtta ölüyor, onun tekrar canlanması olayı var ya onu çok seviyorum. Yani devamlı yenilik peşindeyim. Senaryo bittikten sonra da, sette de devamlı değişiklikler yapıyorum.
Filmin yapımında yönetmen herşey mi?
Hayır, hayır. Film tek başına yapılan bir şey değil. Yönetmen tabii ki çok önemli. Ama diğerlerinin katkısı da çok önemli. Yönetmeni ben bir süzgece benzetiyorum. Hani makarnayı atarsınız içine, su gider makarna kalır süzgeçte…Yönetmen süzgeç gibi. O yüzden filmi oyuncularla, sanat yönetmeniyle, kostümcüyle, montajcıyla…beraber yapıyorsunuz. Onları yönetmen yönlendiriyor ama, katkıları çok.
Filmin bittiğine, en iyi şekilde sunulmaya hazır olarak bittiğine nasıl karar veriyorsunuz?
(Gene yüzünde tebessümle) Pek zamanım olmuyor tekrar düşünmek için. Ya bir festivale ya da çıkışına yetiştirmek durumu oluyor. Eminim, diyelim ki son montajdan sonra aradan iki ay geçse mutlaka çok değişiklikler yaparım. Hiç bir zaman kusursuz dediğim hiç bir şeyim yok, Mükemmelliğe ulaşamıyor.
‘Kutsal Yürek’i nasıl değiştirirdiniz?
Ooohooh, çok değişiklikler yapabilirdim bu filmde. Ama birde geriye dönmeğe değmez. Bir şey yapılmışsa , o anda öyle olmuşsa , öyle olması gerekiyordu diye düşünüyorum.
Gelecek projeniz ne?
Şimdi gelecek için….( yüzü, gözleri, dudakları, elleri, sanki bütün vücudu güldü) Şu anda içim öyle pır-pır ediyor ki…heyecan içindeyim. Buraya, New York’a mesela beş günlüğüne geldim ama, aklım hep Roma’da. Döner dönmez hemen filmin hazırlığında olacağım. Ağustos ayının sonunda filmin çekimine başlıyorum. Onun heyecanı içindeyim. Yani kafam tamamiyle gelecek filmimde.
Nerede çekilecek?
Ítalya’da olacak. Çünkü, ilerde tamamiyle bir Türk filmi yapmayı istiyorum, tamamiyle Türk filmi. Türk aktörlerle , Türkiye’de yapılan bir film. Ama ilerde.
Şimdi buraya geliş nedenlerimden biri de, Amerikan menajerimle buluşmak oldu. Burada Amerikan Ajansım var. Onunla buluşup bir strateji yaptık bir yerde…Amerikan projeleri var işin içinde…
Yani İtalya’daki şu yapacağım filmden sonra mutlaka bir değişiklik yapmak istiyorum. Bu bir Amerikan filmi olabilir, ama, içimde hissettiğim şey tamamiyle bir Türk filmi olsun istiyorum. Yani bir değişiklik yapmak istiyorum.
Sizi etkileyen film yönetmenleri kimler? Ya da var mı?
Sürüyle, dopdolu. Mesela geçen gün Isabella Rossellini ile konuşuyorduk, Roberto Rossellini’nin kızı. Benim bu film ‘Kutsal Yürek’, Rossellini’nin bir filmimden etkilenmemdir, çok fazlasıyla hem de. Bir odur, bir de annemin başına gelen bir olay vardır. Bu film ikisini birbirine karıştırmamın sonucudur. Üstelik, Írene (benim filmdeki baş kadın oyuncunun adı) Rossellini’nin filmindeki başroldeki kadının da adı.
Vittorio De Sica da diğerlerinden biri.
Türk yönetmenlerinden?
Bir sürü, bir sürü… Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Erdoğan Tokatlı, Lütfü Akat sadece bunlardan bir kaçı.
Eğer siz gazeteci olsaydınız, Ferzan Özpetek’e yani kendinize ne sorardınız?
Kendime ne sorardım…kendime ne sorardım…
Burada, Jonathan Demme ve Arthur Penn ile yemek yedik. İkisine de bakıyorum ben yemekte, içimden, “yahu bu adam şu filmi yaptı, bu filmi yaptı, şimdi konuşuyoruz, onların da kendi hayat problemleri var” diyorum. Ne kadar değişik insanın kafasında yarattığı bu ünlü yönetmen ve de gerçek hayattaki o insan….
O çok hoşuma gitti. Ne kadar şanslısın dedim kendi kendime. Yönetmen olarak başarılısın, herşey çok iyi, ama en önemli şeyin, tahtaya vuruyorum (tahtaya vurdu)
Özel hayatımın güzel olması, iyi olması çok çok önemli. Yani ben kendimi çok şanslı bir insan hissediyorum. Meşhur yönetmen olmak, ödül almak, parasal açıdan çok rahat olmak gibi şeyleri bir yana koyuyorum , en önemli şey; özel hayatımın güzelliği, dostlarımın olması. Bunlar çok çok önemli şeyler. Biliyorum adamlar kariyer yapıyorlar ama, yalnızlar. Bir mutsuzlukları var. O zaman kendime baktığım zaman mutlu oluyorum.
Yani kendinize sorduğunuz soru bu mu? Mutlu musunuz, mutsuz musunuz? Neden? Ne getirir mutluluğu?
(Gene bütün yüzü gülerek)
Evet, evet, evet.
Beni en çok mutlu eden şey nedir? Ne getirir mutluluğu? Kendime soracağım soru bu olurdu.
********
Konuşmamız süresince “Dostlukların dışında, özel hayatınızı bu kadar mutlu, bu kadar güzel yapan en önemli faktöre bir isim verebilir miyiz?” diye sorayım diye düşündüm . Ama her seferinde de soruyu çok gereksiz buldum. Mutluyum kararımdan.
Photo © h. nazan ışık /nkendiken
© h. nazan ışık
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/377073.asp
Zevkle okudun