h. nazan ışık—
23 March 2012—
New Directors/New Films festivalinin bu bölümünde daha önce bahsettiğim gibi hemen dikkati çeken ve akılda kalabilecek birkaç film var. Bunlarnan biri; aktörlükten yönetmenliğe geçen Avusturyalı Karl Markovics’in filmi “Breathing (Atmen)”. Karl Markovics yönetmen ve yazar olarak ilk filmi “Breading” i yapmadan önce aktör olarak meşhurdu ve “En iyi yabancı film” dalında Oscar alan film “The Counterfeiters” da oynamıştı.
Thomas Schubert, Karl Markovics’in filmi “Breathing” de.
“Breathing”, yetimhanede büyüyen ve 14 yaşında iken filmin sonunda açıklanan nedenle çocuk tutuk evinde cezasını çeken 19 yaşındaki Roman Kogler (Thomas Schubert)’in hikayesi. Zaten cezasının yarısına gelmiş Roman’ın şartlı olarak serbest bırakılma olasılığı dışarda, gerçek hayatta deneme işindeki başarısına bağlıdır. Roman birkaç iş dener, ama toplumla ilişki kurmakta güçlük çeker. Nihayet morgda bulduğu işle kendini rahat hisseder.
Birgün morgda ölü bir kadınla soyadının aynı olduğunu farkeder. Kadınla akrabalığı olmadığını öğrenir, ama bu olay Roman’da ilk kez annesini bulma, geçmişini öğrenme ihtiyacını doğurur. Annesini aramaya başlar…. “Breating” izleyiciyi içine alan , Roman’ın hislerini , dünyasını dile getiren çok iyi işlenmiş bir karakter çalışması.
Seride aktörlükten gelen ve kameranın öbür tarafına geçen diğer yönetmen Faslı Roschdy Zem’in filmi “Omar Killed Me (Omar m’a tuer)” İnsan Haklarını işleyen ve gerçek olaya dayanan bir film. Herçek hayatta, 24 Haziran, 1991’de Cannes’a yakın luks villasında yalnız yaşayan 65 yaşındaki zengin dul kadın ölü bulunur, ve kendi kanı ile yazılmış “Omar m’a tuer” yazısı görülür. Kadının yanında bahçıvan olarak yarım gün alışan ve okuma yazma bilmeyen Faslı 28 yaşındaki Omar Raddad, hemen göz altına alınır. Bütün inkarlarına rağmen 1994’de Omar suçlu bulunarak 18 yıla mahkum edilir. 1994’ de bir gazereci Omar’ın suçsuz olduğuna inanarak olayı araştırmaya karar verir…. “Omar Killed Me” festivaldeki güçlü filmlerden biri.
Seride karakter çalışmasını konu alan birkaç film daha var. Bunlardan en önemlisi “Oslo, August 31st”. Film, uyuşturucu rehabilitasyon merkezinde tadavisini hemen hemen tamamlayan 34 yaşındaki eski uyuşturucu bağımlısı ve alkolik Anders (Anders Danielsen Lie)’in hikayesidir. Bu tedavi o’na ne kadar yardım etti, Anders dışardaki hayata, eski arkadaşlarını görmeye hazır mı?… Program gereğince, Anders şehre inip iş görüşmesi yapacak ve gene merkeze geri dönecektir. Sehre iner, ama şehirdeki kısa yaşamı umduğundan farklı olur. İş görüşmesi başarılı geçmez, kız kardeşi ile buluşmak ister, ama buluşamaz, ziyaret ettiği bir arkadaşı o akşam için bir parti adresi verir ve orada buluşmayı önerir, ama güvendiği arkadaşı gelmez. Yalnız Anders, partide kendini birden eski hayatında bulur, önce bir içki ile başlar ve…..
Joachim Trier’in filmi “Oslo, August 31st” ün konusu sinema dünyasına yeni bir konu değil. Pierre Drieu La Rochelle’in romanı “ Le Feu Follet” den kaynaklanan film, daha önce Louis Malle’ın filmi “ The Fire Within”e de konu olmuştu.
Joachim Trier, Türk’lere yabancı değil. Kendini sinema dünyasına kabul ettiren ilk filmi “Reprise “ 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali (2007)’ nde “Uluslararası Yarışma” dalında “Altın Lale Büyük Ödülü” nü almıştı.
Diğer karakter çalışması, Mads Matthiesen’in filmi “Teddy Bear”. Vücudunu, kaslarını geliştirerek bu alanda bir çok ödül kazanan 38 yaşındaki iriyarı Dennis (Kim Kold), ufak tefek , fakat gayet otoriter annesi ile yaşamaktadır.
Film Society of Lincoln Center
“Teddy Bear” den bir sahne
Dennis, gerçek bir aşk, bir hayat arkadaşının özlemi içindedir. Amcası, Tayland’da tanıştığı biriyla evlenince Dennis’de şansını orada denemeğe karar verir. Tayland’da tanıştırıldığı kadınlar Dennis’e umduğu, istediği ilişkiyi veremezler. Ummadığı bir zamanda birisiyle tanışır ve aradığı kadını bulur. Tek sorunu; O’nu annesine nasıl tanıştıracaktır….. O kocaman, iriyarı vucudun içindeki hassas, sevecen, aşk, sevgi arayan kalp, yönetmenin ve aktörün başarısı ile çok iyi işlenmiş.
Festivalde birde yıkılan aşkı ve mantarı temel alan bir film var: Jason Cortlund’un yazdığı ve Julia Harperin ile beraber yönettiği “Now, Forager”. Lucien (Jason Cortlund) ve karısı Regina (Tiffany Esteb) mantar toplayıp, bunları lokantalara satarak hayatlarını sürdüren bir çifttir. Yalnız mantardan yaptıkları para yetmeyince Regina bir lokantada aşcı olarak çalışmaya karar verir. Lucien ise evi bırakıp, seyahat edip, zamanlarını başka yerlerde mantar aramak önerisi ile gelir. Ve bu, yollarının ayrılmasına kapı açar.
Eğer film güzelse onu birçok festivalde görmek mümkün. The Film Society of Lincoln Center ve The Museum of Modern Art (MoMA)’nın yıllık düzenlediği 41. “New Directors/New Films” festivalinde bu yıl, 28 ülkeden beşi belgesel olan 29 film var. Ve bunun en azından 9 tanesi, 31 Mart-15 Nisan arasında yapılan 31. Uluslararası Istanbul Film Festivali (2012)’nin programında da yer alıyor.
© h. nazan ışık