h. nazan ışık—
May 2, 2014 —
Taksi şöförlüğunden sokak fotoğrafcılığına…..
“Sokak fotoğrafcılığı” ne demek, iyi bir “sokak fotoğrafcısı” olmak için ne gerekir?
More Than the Rainbow’un ana konusu Matt Weber sokakta resim çekerken. (Foto: First Run Features)
Yapımcı/yönetmen Dan Wechsler’in More Than the Rainbow belgeselinin ana konusu sokak fotoğrafcısı Matt Weber New ¥ork’da yaşayan ve New York’u binalarıyla, sokaklarıyla, metrosuyla, plajlarıyla, insanlarıyla belgeleyen bir fotoğrafcı. Zaman içınde değişen şehri kaydedmeğe çalışan bir fotoğrafcı. “Insanların resmini izin almadan çekmek için biraz acaip olmak lazım, çünkü çok agresif birşey, ve onu yapmak zorundayım” diyerek cevaplıyor bu soruyu. Ama tabii bazan saygı, bazan da kendini tehlikeye atmamak için geri çekilmeği de öğrendiğini belirtiyor.
Dan Wechsler, Matt Weber’i takip ederek o’nun hayatını, sanatını, tekniğini ve diğer fotoğrafcılarla sohbeti ile onların da düşüncelerini dile getirerek sadece bu soruya değil, bu günlerde fotoğrafcılık dünyasında sorulan analog mu dijital mı, siyah-beyaz mı renkli mi, fotoğrafı çekilen insandan önceden izin alınmalı mı alınmamalı mı, fooğrafcıyla konusunun ilişkisi ne gibi birçok soruya da cevap arıyor.
Uzun süre taksi şöförü olarak çalışırken şehri izlediğini, sonra pencereden resim çekmeğe başladığını belirten Weber, birgün, karısının itirazlarına rağmen arabayı satarak kamera alıp nasıl sokak fotoğrafcı olduğunu anlatır. Filmde ki bir konuşmacıdan fotoğraf sanatını ünlü fotoğrafçi Ansel Adams’ın kitabından kendi kendine öğrettiğini ve resimlerini evdeki karanlık odasında kendisinin bastığını da öğreniriz.
Film de yönetmen sadece Weber’i tanıtmakla kalmıyor. Güzel sanat fotoğrafcısı Ralph Gibson, fetiş fotoğrafcisi Eric Kroll, güzel sanat fotoğrafcısı Dave Beckerman, geçen yıl ölen potoğrafci, kritik, editör Ben Lifson, foto muhabiri ve sokak fotoğrafcisi Jeff Mermelstein, Boogie, Jeff Ladd, belgesel fotoğrafcı Julio Mitchel, Zoe Strauss gibi fotoğrafcılar da misafir sanatcı olarak fikirleri sorulan fotoğrafcılar arasında. Dan Wechsler onlarla konusarak, yada bazılarıyla Weber’i lokanta, araba gibi aynı mekanı paylaştırarak sohbet formunda fikir alış-verişlerini de dile getiriyor. Örneğin Gibson ve Weber ünlü Fransız fotoğrafcısı Henri Cartier –Bresson’un önemininden bahsederken, Julio Mitchel aynı fikirde olmadığını ve değerinden fazla değer verildiğini ifade ediyor. Hatta Eric Kroll Weber’in resimleri için de aynı şeyi söylemekten çekinmiyor.
Bugünlerde herkes fotoğraf çekiyor, ya cep telefon kamerasıyla ya da cebe sığan küçük otomatik dijital kamerayla herkes photoğraf çekiyor sokakta. Herkes “sokak fotoğrafcısı” mı? Bu resimlerin hepsi güzelmi? Bir resmi diğer resimlerden ayıran, öne çıkaran, dikkati çektiren, o resme uzun ömür veren nedir? soruları filmde tartışılan diğer konula rarasında.
Beckerman: “Hakikaten güzel bir resim tekrar yaratılamaz, bu “sokak fotoğrafcılığın” bir parcası. Aynı anda çok şey oluyor ve herşey devamlı değişiyor” der. Lifson: “Sokak studio, resmi çekilen insanlar da sokak fotoğrafcısının modelleri” der. Ve form, çizgi, kompozisyon, ışık/gölge, katmanlığın güzel resim için gerekli olduğunda anlaşiyorlar.
Filmin en ilginç kısmı, moda, iç decorasyon, kitap dizaynırı Todd Oldham’ın Matt Weber’in yeni kitabı “Subway” in dizaynını yapması. Resimlerin seçimi, kurgusu, kitabın bir araya getirilmesi tek başına bir filme konu olabilecek kadar enteresan.
First Run Features’in sunduğu 83 dakikalik film misafir fotoğrafcılardan birkaç örnek resimlerin yanısıra Weber’in siyah-beyaz ve renkli resimlerini sergileyen ve Thelonious Monk ve Keith Gurland’ın müziğiyle sadece göze değil kulağada hitap eden eğlendirici, öğretici güzel bir belgesel.
New York’ta 2 Mayıs’ta Quad Cinema’da açıliyor.
© NKENdiKEN.com
© h. nazan ışık
Who could be a better street photo journalist than a cab driver? Very good article: