“Biz hepimiz bir aileyiz:Türk Milleti! 301 maden işcisi bizim ailemizin parçasıdır” dedi Nazlı.

h. nazan ışık—

May 22, 2014—

18 Mayıs, Cumartesi günü New York’ta Türkler ve bazı Amerika’lılar Union Square’de bir araya geldiler. Hemen yazmak istemedim bu biraraya gelişi: o zaman haber niteliğinde olacakdı.  Oysa olay haber olmaktan çok daha derin anlamlıydı benim için.

SOMA candlelight vigil, NY

 Foto: © h. nazan ışık

New York’ta Union Square’de Soma’da hayatını kaybeden maden işcileri anıldı

Hemen hemen 150 cıvarında insan vardı meydanda. Çoğu baret giymişti, ellerinde mumlar vardı ve yerde yakılmayı bekleyen mumlardan “SOMA” yazılmıştı. Nazlı’nın dediği gibi herkes tek bir aile, tek bir bütün olarak, 13 Mayıs’ta  Manisa’nın ilçesi Soma’da maden patlaması sonucu kaybettiğimiz 301 maden işcisini anmak için bir aradaydı. Bazıları çiçekle gelmişlerdi. Ya yerdeki dövizin yanına ya da mumlarla yazılan Soma yazısının yanına saygıyla yerleştirdiler çıçekleri..

Saat 19:00 da buluşuldu, hava hala aydınlıktı, erken bir saat mumları yakmak için, ama ellerindeki dövizleri okumak için yeterliydi ışık.  ‘300 + maden işcisi öldü: Ergoğan tarafından öldürüldü’, ‘Soma ne kader, ne kaza. Sistematik bir cinayet’ , ‘ Soma’dan bir çocuk benimse’, ‘ Soma’da ölümler, hükümetten ne özür ne istifa’ en göze çarpanlar arasındaydı.

Iki konuşmacı vardı anma töreninde.  Ikiside genelde işcilerin aldığı paranın azlığını, çalışma şartlarının kötülüğünü, yaşam odasının eksikliğini, maden faciasında görülen ihmalleri eleştirerek, suçluların yargılanmasını önerdiler.

İlk konuşmaci avukat Arda Beşkardeş tecrübeli bir sözcüye benziyor, biliyor topluma sesini duyurmayı.  Konuşmasında “ Madenin işletmecisi Ramazan Doğru: ‘Kaza 3, 4 ay sonra olsaydı oda tamir edilmiş olacaktı’ dedi. Bu ne biçim bir mazarettir, eğer yaşam odası yoksa o maden işlememelidir” dedi ve “Sayın Başbakanımız 19. yüzyılda olan kazalardan bahsetti ‘bunlar Amerika’da da oluyor, Ingiltere’de de’ dedi.  Kaza olur arkadaşlar, önemli olan o kazanın bedelidir!” diye devam etti.  İşcilerin 8-10 saat güvenliliği olmayan bir ortamda ayda 600 dolar gibi küçük bir ücretle çalıştıklarına da değindi.

İkinci konuşmacı emekli bir maden işcisinin oğlu, Yale Universitesi Tıp Okulunda Doktora sonrası çalışmalarını sürdüren Dr. Süleyman Coşkun idi.

SOMA candlelight vigil in NY

Foto:© h. nazan ışık

Anma törenindeki İkinci konuşmacı Süleyman Coşkun

Sözlerine “Madencilerin bizlere bıraktığı ailelere yardım etmek bizim boynumuzun borcu olmalıdır. Türkçemizde ekmeğini taştan çıkarmak diye bir deyim vardır. Madenci ekmeğini taştan çıkaran bir insandır, bu onların hayatının özetidir aslında” diye başlayan Süleyman Coşkun “Ben Zonguldak’ta doğup büyüdum, babam maden işcısiydi ve oradan emekli oldu. Her sabah madene giderken babam bizleri uyandırır, öper, koklar ve belki bizleri bir daha göremeyeceğini düşünerek  ‘Hakkınızı helâl edin’ derdi. Ben küçükken her ailenin babasının böyle vedalarla işe gittiğini düşünürdüm” diye devam etti.

“1992 yılında Türkiye tarihindeki en büyük maden kazasında  293 madencimizi kaybetmiştik.  Soma’dan önce bu tarihimizdeki en büyük trajedilerden biri idi. Babam o gün birçok  çalışma arkadaşını kaybetti. Oradaki acıların tarifi mümkün değil.  Bugün Soma’da yaşananlar onların tekrarı….En modern maden ocağı olarak sunulan Soma’da olan bu kaza kader, takdir, ilahi gibi ifadelerle açıklanamaz. Bu düpedüz bir cinayettir. Sorumlu olan insanların biran önce yargı önüne çıkarılmasını hep birlikte takip etmek bizlerin boynumuzun borcudur.” dedi.

Coşkun, Amerika’daki maden işcilerinin yılda 80.000 dolar yaparken Türkiye’de bunun 10.000 doların altında olduğuna, yaşam ve çalısma koşullarındaki farklara da dokunarak sözlerini bir şiirle bitirdi.

Madencileriz biz,

Devrimcileriz biz,

Adımız mechul

Yanar kavrulur bedenimiz,

sevdiklerimiz yanar kavrulur

Külümüz kalır geriye

rüzgarda savrulur,

Sözümüz kalır geriye

Birde öfkemiz,

Birde öfkemiz.

Süleyman Coşkun topluma konuşurken Arda Beşkardeş’in  tersine sakin konusan bir insan,  hatta biraz duygusal gibi.  Hislerini sesinden çok yüzündeki ifadeden anlamak mümkün. Konuşmasını “Sözlerimi minik bir şiirle bitirmek istiyorum, bana katılırsanız sevinirim” diye bitirmişti.  Başladı şiire gene sakin bir sesle, her satırdan sonra durdu, baktı topluma ve toplum tek bir vücut gibi büyük bir çoşkuyla tekrarladı her satırı. Konuşmacı teşekkur etti topluma ve kenara çekildi.

Hayatını kaybeden madenciler anısına 1 dakikalık saygı duruşundan sonra yerde ‘SOMA’ okunan mumlar yakıldı.

Soma candelight vigil, NY

Foto:© h. nazan ışık

Hava yeteri kadar kararmıştı yanan mumları görmek için, ama bu kez mumları söndürmeğe yetecek hafif bir rüzgar çıktı.  Toplum sanki nöbette, yarıştı birbirleriyle sönen mumları yeniden canlandırmak için.  Görülmeye, yaşanmaya değer bir manzaraydı. Ve ona ek, insanlarin ellerinde de mumlar vardı.

Madenci bareti giymiş, yüzlerini kömür lekesi gibi siyaha boyamış ve madenci baş lambası/baret lambası açık tam madenci gibi görünen 3 genç kız çekti dikkatimi.  Ellerinde de mumları vardı. Tanımak istedim onları: Buse Ceylan, Burcu Gündoğdu ve Nazlı Özkılıç buluşma haberini Facebook’tan aldıklarını ve 45 dakikalık bir otobüs yolculuğu ile New Jersey’den geldiklerini söylediler.

 

SOMA

Foto: © h. nazan ışık

Soldan sağa Buse Ceylan, Burcu Gündoğdu, Nazlı Özkılıç

“Ne hissediyorsunuz?” diye sordum.  Hepsi birden aynı anda cevap vermeğe başladılar.  Doluydu içleri. Nazlı: “Madencilerimiz aile üyesi gibi. Acımız kelimelerle ifade edilemez” dedi.

Buse: “O kadar çok his varki…hem üzülüyoruz, hem gurur duyuyoruz.  O kadar temizler, o kadar cesurlar” daha sözünü bitiremeden…

Burcu aldı sözü “Ölebilecek kadar tehlikeli bir işi bilerek yapabilecek kadar cesurlar. Gurur duyuyoruz”

Nazlı:“Ailelerini geçindirebilmek için o zor şartlarda o kadar tehlikeli bir işte ayda 6oo dolara çalışmak…kelimelerle tarif edemiyorum yani.”

Burcu: “Türk toplumu olarak bütün acı olaylarda birlikte olmayı çok iyi biliyoruz. Burada olmaktan, onların acısını paylaşmaktan mutluyuz.  Allah yakınlarına sabır versin, umarım yakınları için gereken yardım gelir”

Buse: “Herkesin bir aile olarak birlikte olması ve dünyanın öbür ucunda bile olsa birbirini desteklemesi çok önemli bence.”

Nazlı: “Yabancilar bana sordular ‘aile üyesinden birinimi kaybettiniz mum yakıyorsunuz?’ Ben ‘Biz, hepimiz bir aileyiz; Türk Milleti! O hayatını kaybeden 301 işci hepimizin ailesi, hepsini kalbimizde taşıyacağız” dedi.

Artık hava kararmaya, mumlar bitmeye, kalabalık dağılmaya başlamıştı. Başka soru sormadım.

© h. nazan ışık

Photos © h. nazan ışık / NKENdiKEN