Bertrand Bonello’nun Gözüyle “Saint Laurent”.

h. nazan ışık—

7 May 2015—

Saint Laurent’ı gördükten sonra ünlü modacı Yves Saint Laurent’ın hayatı, moda, stil yaratımı hakkında derinlemesine ne öğrendim diye düşündüğüm zaman çok şey ögrenmediğimi farkettim. Ama filmi sevdim mi? Evet.

Saintlaurent-1

Foto: Sony Pictures Classics

Gaspard Ulliel Yves Saint Laurent rolünde Bertrand Bonello’nun Saint Laurent filminde.

Filmin adından biyografi filmi, belkide kronolojic bir film geliyor akla. Bu film kesinlikle kronolojic değil, ve hatta geleneksel anlamda biyografi filmi bile değil. Modacının hayatını, moda dünyasına girişini, yükselişini, kendini kabul ettirmesini değil, yönetmen Bertrand Bonello’nun gözünden, kendi yorumuyla 1967-1977 yılları arasında YSL’ın hayatını, tutkularını, korkularını, ilişkilerini, yalnızlığını zaman içinde ileri-geri–ileri-geri atlayarak görüruz. Bu ileri-geri atlayışlar bazı zamanlar yorucu, ama filmin bütünü içinde tempoya enerji katıyor.

Filmden ayrıldıktan sonra gözlerimi kapadım, gerek çekimiyle, gerek anlatış tarzıyla, gerek temposu ile beni etkileyen en azından altı sahne geldi gözümün önüne; açılış, kapanış, YSL (Gaspard Ulliel) ile sonradan tutkusu olan Jacques de Bascher (Louis Garrel)’in disko’da karşılaşma, tanışma sahnesi, YSL’ın bir müşterisine stil vermesi ve modacının 1976/1977 sonbahar/kış defilesi.

Film 1974 ‘de modacının takma isimle ve nakit para ödeyerek bir otele yerleşmesi ile başlar. “Uyumak için” burdayım der bir soruya. Odasına çıkar, Paris manzarası önümüzde modacı telefonu alır ve röportaj verir. On altı yıl önce Cezayir savaşı sırasında kaldığı hastaneden ve verilen elektrik şoku ile uyuşturucu ilaçlardan bahseder. Bunu anlatırken çok kısa ve çabuk çekimlerle YSL’ın toprak yığını üstüne düştüğünü, hastaneyi, doktorları görürüz. Ve film 1967 yılına, modacının atölyesine döner, herkes beyaz önlük giysileri içinde calışmaktadırlar. Bu kısa, ama öz sahne çok şey söylemeden YSL’in geçmişine ve uyuşturucu maddeye olan alışkanlığının nereden geldiğine değinen tanıtıcı güçlü bir sahneydi.

YSL (Gaspard Ulliel) ile sonradan aşkı olan Jacques de Bascher (Louis Garrel)’in disko’da karşılaşma, tanışma sahnesi gözümün önünde canlanan ikinci sahne. Disco büyük bir salon, dans edenlerle dolu dans pisti var ortada, YSL salonun bir ucunda oturuyor, Bascher öbür ucunda. Bu iki insanı nasıl bir araya getirirsin. Sahne uzun, beş dakikadan uzun bir sahne, konuşmasız uzun bir sahne. Ve Bonello bunu uzun tek çekimle çok iyi vermiş.

Daha çok YSL’ın uyuşturucu maddeye, aşık olduğu Jacques de Bascher ve O’nun getirdiği, orgy partisi gibi, yeni tecrübelere tutkunluğuna ağırlık vermekle beraber, modacının iş ortağı ve sevgilisi Pierre Bergé (Jeremie Renier) ile olan ilişkisini Pierre Bergé’nin hem YSL’a hem de iş toplantılarına, iş ilişkilerine göz-kulak olması açısından yaklaşmış. Bergé modacıyı iyi tanıyor. Kendisi aşk üçgeninin parçası olmasına rağmen, YLS tutkuları nedeniyle yeni şov için yaratamadığı zaman o’nun yanında olan hep Bergé.

1976’da sunulan “1976/1977 Sonbahar/Kış “ defilesi filmin en akılda kalan bir sahnesi. Bonello bölünmüş ekran/yarık ekran tekniği kullanarak defileyi bazan beş, bazan altı ayrı noktalardan, çeşitli açıdan aynı anda sergiliyor. Bölünmüş ekranlarin en büyüğünde şov devam eder, modeller elbiseleri tanıtırlarken, bir ekranda YSL perdenin arkasından kaçamak defileyi görmeğe çalışıyor, öbür ekranda modeller podyuma çıkmak için Bergé’nin komutunu bekliyor, bir ekranda YSL elini uzatıp bir elbiseyi düzeltmeğe çalışıyor ama herşey çok hızlı yürümekte, uzanamıyor yeteri kadar. Bir şovu, hem podyumdan, hem arka sahneden, kızların hazırlanışı, elbiselerin değişimi, zamanlamanın kontrolü, modacının endişesi ile aynı anda, seyircinin ilgisini dağıtmadan, akıcı bir tempoyla perdeye getirmek Bonello’nun imzasını atacağı sahnelerden biri.

Film süresince modacı sadece bir müşteriyi giydirirken görülür. Müşteri (Valeria Bruni Tedeschi) YSL’ın pantolon- ceket takım elbisesi içinde kendini çok emin hissetmez. YSL bluzun düğmesini, kadının toplu saçını açtırır, kolye takar, ve en önemlisi pantolonun ceplerini kullanarak yurümesini, hareket etmesini öğretir. Modacının bir müşteriyi, kadını değiştirdiğini gördüğümüz tek sahne bu.

Başta söylediğim gibi Yves Saint Laurent’ın yaratıcılık sürecini, ya da moda dünyasıyla ilgili çok şey öğrendiğimı söyleyemem. Ama Bergé’nin hem iş, hem arkadaş, hem sevgili olarak önemini ve köpeği, de Basche, uyuşturucu madde ve sanata olan tutkusunu en önemlisi YSL’ın yalnızlığını, kendi yarattığı dünyanın içinde kapalı kaldığını öğrendim.

Saint Laurent filmini önce Film Society of Lincoln Center’in (FSLC) düzenlediği New York Film Festival 2014. de, sonrada gene FSLC’nin Bertrand Bonello’ya verdiği “I Put A Spell On You: The Films of Bertrand Bonello” retrospektifinde gördüm.

Bertrand Bonello çok yetenekli bir film yönetmeni, senarist, prodüktör, kompozitör ve aktör. Başlığı “Bertrand Bonello’nun Gözüyle Saint Laurent” dememin sebebi bir soru-cevap sırasında Bonello bu filmin yaptığı ilk biyografi filmi olduğunu söyledi ve,: “bundan hakikaten korkuyordum. Daha başta kendime ‘ ben kişisel bir film yapmalıyım, bu alışılmış klasik biyografi filminden, ki zaten sevmem, uzaklaşmalıyım. Ben kendimden birşey vermeliyim bu karaktere, (….)’” demişti. Ben de “gözünden” demeği uygun buldum.

Saint Laurent Film Society of Lincoln Center’da izlenebilir.

© h. nazan ışık