35. İstanbul Film Festivali ödüllerini kazananlar belli oldu (Bölüm 2)

h. nazan ışık—

19 Nisan/April 2016—

 Hiç düşündünüz mü film festivallerinde ödülleri genellikle hangi filmler alıyor?

Çok iyi yönetilmiş filmler mi, çok iyi çekilmiş, sinematografisi yenilikler getiren filmler mi, akılda kalan müziği olanlar mı, yoksa filmin kunusu mu? Tabii ki hepsi önemli, ama eğer konusu bizim, seyircinin, jüri üyelerinin yaşantısıyla, teçrübesiyle, korku, endişesiyle ilintili ise, bize dokunabilmişse kazanma şansı yüksek olur.

Hayal edin… sevdiğiniz birisi-annenin, babanız, kardeşiniz, çocuğunuz, kocanız, sevgiliniz- hasta. Ve ilerlemiş kanseri var ve özel kanser tedavisine ihtiyacı var. Ve sağlık sigortası yeşil ışık verip, tedaviyi kabul etmiyor. Ne yaparsınız? Eminim verebileceğiniz her türlü savaşı verirsiniz…

Bu sene Altın Lale Uluslararası Yarışma’nın, Şakir Eczacıbaşı anısına verilen Altın Lale Ödülü’nü alan Meksikalı yönetmen Rodrigo Plá’nın filmi Bin Başlı Canavar /A Monster With A Thousand Heads işte bu konuyu işliyor, hem de güzel işliyor.

IKSV

Sonia (Jana Raluy) ve hasta kocası Memo (Daniel Cubillo ) Rodrigo Plá’nın yönettiği Bin Başlı Canavar /A Monster With A Thousand Heads filminin bir sahnesinde

FACE Avrupa Konseyi Sinema Ödülü’nü İtalyan yönetmen Jonas Carpignano’nun filmi Akdeniz /Mediterranea kazandı.

Hergün gazetede okuduğümuz, radyoda duyduğumuz, televizyonda izlediğimiz haberleri düşünelim; Bazı insanlar Türkiye yolu ile Yunanistan’a ulaşıp ülkelerindeki savaştan kaçmak , bazıları da Afrika ülkelerinden Italya’ya ulaşıp daha iyi yaşama şartı bulmak için her türlü tehlikeyi göze alıp, küçük botlarla, şişirilmiş botlarla Akdenizi geçiyorlar. Geçmeği başarabilenler için bütün zorluklar bitiyor ve ulaştıkları ülke onları açık kolla karşılayıp “hoşgeldiniz” mi diyor?

IKSV

Akdeniz /Mediterranea, günümüzün göçmen sorununu, yaşadıkları güçlükleri konu alan çok zamanlı bir film. Ülkeleri Burkina Faso’dan çıkıp Libya yoluyla daha iyi hayat şartı bulmak amacıyla Akdeniz’i geçip Italya’ya gelen iki Afrikalı’nın yaşam savaşını inceleyen güncel, zamanlı, uzun metrajlı kurmaca bir film

Festival programında yer alan ama ödül alamayan, ama benim zevkime göre kesinlikle ödüle değer iki film var: Zhao Liang’ın belgeseli Dev Canavar / Behemoth, ve Yorgos Zois’in filmi Ara/ Interreption.

 Zhao Liang’ın belgeseli Dev Canavar / Behemoth alışılan belgesellerden çok farklı. Filmden çok sanat, sinemadan çok fotoğraf yaklaşımında yapılmış. Eskiden fotoğrafcı olan yönetmenin hala fotoğrafta olan, sadece bir çerçeve içinde olayı gösterebilme yeteneğini bu filmi görmek mümkün.

Hiç büyük şehirlerde yeni yapılan yüksek bir binada, ya da bir alışveriş merkezinde kullanılan çelik, demir gibi malzemelerin nereden geldiğınıi, nasıl yapıldığını hiç düşünür müsünüz? Belki cevabınız “Hayır” olacaktır!

Dev Canavar / Behemoth maden ocaği için amaçlı bir patlama ile başlar, ve büyük bir şehirdeki yüksek binalarla biter. Bu iki nokta arasında neler vardır, neler olur, zarar gören var mıdır? “ “Behemont” bunlara cevap getirir.

Zhao Liang bizi Çin’deki maden ocaklarına indirerek oradaki ‘yangın var gibi görünen’ şartlar altında işcılerin ‘cehenmem’ gibi bir yerde çalışmalarını gösterir. Ve bu koşulların çalışanların sağlıklarını –özellikle ciğerlerini- nasıl etkilediğini dile getirir. Olay sadece orada bitmez; bütün çevre de etkilenir. Hava, tabiat, çevrede etkilenir.

Film alışılan geleneksel belgesellerden çok farklı; konuşan kafalar yerine hemen hemen hıç konuşmayan işcıler görürüz. Ƒilm sorunu konuşmadan çok görüntü ile anlatmış.

Gördügüm en güzel belgesellerden biri.

 Yorgos Zois’in filmi Ara / Interreption en iddialı, ilginç, akıcı, düşündürücü, güzel çekimi, ışıklandırması, anlatımı ile dikkati çeken filmlerden biri.

 Film sahnede Yunan trajedisi Orestes’in sahnelendiği bir tiyatroda geçer. Oyun sırasında birkaç kişi gelir ellerinde silahla ve seyirciler arasından genç biri sahneye çıkar, oyunu keserek:

“Özür dilerim, oyun devam edecek. Biz koro üyeleriyiz. Sizin yardımınıza ihtiyacımız var. Kim katılmak isterse gelsin” der.

Bazı seyircileri sahneye gelir ve oyun “Orestes bugün sağ olsaydı ne yapardı?” sorusuna cevap arayan bir foruma dönüşür. Genç adamın hem yönetmen, hem de moderatör gibi rol aldığı interaktif “yeni” oyun umulmadık değişikliklere sahne olur.

Film “tiyatro içinde tiyatro’ yaratarak, bir mekan içinde , çok güzel çekimler, ve ışıklandırma ile çekilmiş. Bence çok sofistike, ilginç, çok katmanlı bir film.

© h. nazan ışık